Menopoz ve Psikolojik Yönleri
Hayat, doğadaki birçok süreç gibi, çeşitli evreler şeklinde akar. İnsan hayatının toplumsal, psikolojik ve biyolojik yönleri bu evrelerde yeniden yapılanır. Doğum öncesinden itibaren her evre kişiye kendine göre katkıda bulunur ve aynı zamanda aşılması gereken krizler üretir.
Yeni doğan çocuğun şansı, birçok olasılık arasından kendisini seçtiren spermin ve yumurtanın döllenmesiyle, yeni bir hayata başlama olanağı elde etmek iken, görevi de bakım veren kişiyle (anneyle) karşılıklı ilişki içinde güvenli bir bağlanma geliştirmek ve genetik potansiyellerinin açığa çıkması için uygun fırsatlar yaratmaya çalışmaktır. Ergenlik, hem daha önceki sorunların çözülmesi için fırsatlar yaratır ve erişkinliğe geçiş için biyolojik ve kültürel katkılar sunarken, aynı zamanda “kimlik krizi”ni çözmeyi kişinin karşısına bir görev olarak koyar. Menopoz dönemi de, hayatın diğer evrelerinde olduğu gibi, kadınların hem yumurtlamanın bitmesi ve buna bağlı hormon değişiklikleriyle uğraşmalarına neden olurken, aynı zamanda onların toplumda kendilerine daha üretken bir rol edinmesi için de olanaklar sunar.
Tıbbi bakış açısı, ne yazık ki, son on yıllar içinde birçok alanda olduğu gibi menopoz konusunda da toplumun kadınların bu dönemini ele alma tarzını belirleyici bir konuma gelmiştir. Öyle ki, bu dönem sadece hormon değişiklikleri ve onun bedensel sonuçları açısından görülür olmuştur. Böylece, menopoz denince akla hemen ateş basmaları ve buna eşlik eden cinsel istek azlığı, gece terlemeleri, uykusuzluk gibi belirtiler gelmektedir. Menopoz döneminde kadınların günlük hayatlarını ve sağlıklarını, diğer insanlarla ilişkilerini etkileyen biyolojik bir takım değişikliklerin olduğu doğrudur. Bu belirtiler sahiden de hormonlarda yaşanan değişmelerin bedensel işaretleridir. Ancak, insan hayatının tüm yönleri gibi, biyolojisi, cinsiyeti, belirtilerini ifade ediş biçimi de kültürel/toplumsal etkilerden bağımsız değildir.
Nitekim yapılan çalışmalar, söz konusu belirtilerin, hatta kadınların menopozu yaşama biçimlerinin, yaşadıkları çevrenin/toplumun/kültürün menopoza bakışından etkilendiğini göstermektedir. Örneğin, eskiden beri menopoza giren kadınlarda sık görülen belirtilerden birinin depresyon olduğu, üretkenliğini yitiren kadının bu kaybından dolayı duygu durumunu düzenlemekte güçlük çekerek depresif bir döneme girdiği sık söylenir. Öyle ki, bir dönem psikiyatride bu kadınlar için “involüsyonel melankoli” denen bir tanı bile mevcuttu. Ancak, son yıllarda yapılan çalışmalar menopoz döneminde kadınlarda depresyon sıklığının arttığı yönünde bilgileri doğrulamadığından, bu tanı 1980’den bu yana psikiyatrik sınıflandırma sisteminde bulunmamaktadır.
Tüm bunların ötesinde, kadınlığı sadece biyolojik bir antite değil, toplumsal ve kültürel bir yapılanma olarak ele alan çalışmaların da katkısıyla, söz konusu dönemde gözlemlenen sıkıntıların eş ilişkileri, çocuklar, kariyer, vb. konularda yaşanan zorlanmalarla daha fazla ilişkisinin bulunduğu gösterilmiştir. Dahası, menopoza olumsuz bir anlam yükleyen kültürlerde/toplumlarda menopozdaki kadınlarda görülen hem menopoz belirtilerinin daha fazla ifade edildiği, hem de depresyonun daha sık görüldüğüne dair bildiriler de vardır. Örneğin, yaşlı kadınların saygı gördüğü kültürlerde daha az menopoz belirtileri bildirilirken, kadına bakışı gençlik ve güzelliğin belirlediği Batı toplumlarında menopozun olumsuz etkisi daha ağır yaşanmaktadır.
İnsan, biyolojiye mahkum olmadığını kavradığı an insanlaşmaya başlamıştır. O halde, bebeklik, ergenlik, gençlik, erişkinlik, vb. gibi, menopoz da kadın (insan) hayatının doğal bir süreci olarak ele alındığında, bir eksiklik gibi değil, daha üst düzeye, örneğin; daha üretken ve daha rahat bir hayata geçişin bir evresi olarak da görüldüğünde, o dönemde yaşanan diğer gelişmelerle (eş ilişkileri, kariyer, çocuk büyütme, gelecek planları, yaşlanma, ölüm, vb. konularıyla) ilişkilendirildiğinde, hem başa çıkılması gereken, hem de yeni fırsatlar sunan bir kriz dönemi olduğu daha iyi anlaşılacak; bundan kadınların ve toplumun bireysel ve toplumsal olarak kazancı daha büyük olacaktır.
Benzer Yazılar
Doğum, kadın bedenindeki doğal bir süreç olmakla birlikte, her kadının doğumu benzersiz ve özel bir olaydır.
Hamilelik Döneminde Nefes Egzersizlerinin Önemi
Tıp alanındaki gelişmeler sayesinde klasik cerrahi uygulamaları yerini; daha küçük yara izi ve daha az ağrı ile sonuçlanan laparoskopik cerrahiye bıraktı.
Riskli gebelik, anne ve bebek hayatlarını tehdit eden çok önemli bir problemdir. Bazen gebelik takibinde riskli bir hale gelir, bazen de anne adayının daha önceki sağlık problemlerinden dolayı en başında gebelik riskli başlar.
Kız çocuklarında labial füzyon % 1.8 ile % 3 oranında görülmektedir. Kız çocukların cinsel organlarındaki küçük dudaklar olarak adlandırılan ve iki yanda yer alan yapıların birbirlerine yapışarak giriş kısmının, hatta bazen idrar çıkış deliğinin de önünün beyaz ve mavimsi, ince bir doku ile kapanması durumudur.
Genital estetik, dış genital organların kendi içerisindeki bölümlerinin birbirine daha uyumlu hale getirilmesi işlemidir. Bölümlerin birbirine olan uyumsuzlukları, hastalarda sıklıkla estetik açıdan sorunlar yaratabilmektedir. Oluşan bu sorunlar genital estetik ile düzeltilebilmektedir.
Normalde bebek gelişimi için hazırlanan rahim duvarının döllenmenin olmaması halinde adet görme dediğimiz kanama meydana gelir. Rahim, bir kas dokusudur. Bu kas dokusu iç tarafı çevreleyen yumuşak duvarı atmaya yardımcı olmak için kasılır. Prostaglandin olarak bilinen hormon, rahmin bu kasılmasını tetikler.